18.07.2010

Zihnimden de bulanık bir yazı




Yıllarca yolum ne vakit dağa, kıra, bayıra düşse dana kadar olmama rağmen inatla dört yapraklı yonca arardım ama gene aynı inatla da bulamazdım. Altı üstü bir kere bulmuşluğum vardır zaten. O da 10 yaşıma, hayattan henüz hiç bir beklentimin olmadığı, tek tasamın sokakta birazcık daha oynayabilmenin olduğu bir zamana denk gelir zaten. hem bulunca ne olacaktı ki. Başım göğe ermeyecekti muhtemelen, lönk diye hayatım da değişmeyecekti, şans diye adlandırdığımız o şeyle siyam ikizi de olmayacaktım. Tüm bunları ve bunun yalnızca bir sembol olduğunu bilmeme rağmen ne zaman bir bahçe görsem çekimine kapılıp içinde bulurdum kendimi her defasında. En son 24 yaşındayken Bilecik'te askerlik yapan nişanlımı ziyarete gittiğimde kaldığım misafirhanenin bahçesine atıvermiştim kendimi. Nişanlım dört yapraklı yonca aradığımı öğrenince saçlarımı okşamış, gülümsemiş ve "Delisin sen" demişti.
"Şans yok Sevgi, sen varsın" diye geçirmiştim o an aklımdan, "yoncadaki dördüncü yaprak sensin." Ne çok sevmiştim bu düşünceyi.
Aradan geçen 10 yılda çok şey değişti hayatımda. Ben değiştim. Ben değiştiğim için mi değişti hayat, şartlar değiştiği için mi gerçekleşti bu beni gitgide kendime yabancılaştıran değişim. Bilmiyorum, emin değilim.
Emin olamadığım, uzanıp sıkı sıkıya tutamadığım,  hasret kaldığım, değiştirmeye muktedir olamadığım, alışamadığım, sindiremediğim , kabullenemediğim, vazgeçtiğim o kadar çok şey var ki hayatımda. Tıpkı yıllara direnemeyip yazıları gitgide silikleşen, artık okunmakta güçlük çekilen bir kitabın sayfaları gibi hissediyorum kendimi bu yüzden. Ne okunabilen ne de tekrar en baştan yazılabilecek olan, yalnızca kalemin izinin kaldığı bomboş sayfalar gibiyim sanki...




(27.09.2007 blogcu.com arşivinden)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

ne güzel anlatmışsın..
biliyor musun.. tam içinde olduğum durumu..
fark o ki.
ben hiç.. dördüncü yaprak gibi hissetmedim sanırım..

atalet..

Sevgi Gibi dedi ki...

belki de bazen biz görmezken, bir başkası görüyordur onu.